Acı vatanda mutlu olmak:Pforzheim, Mühlacker, Bretten, Bruchsal, Karlsruhe, Rastatt, Gaggenau bölgelerinde Türkçe haber yapan tek haber sitesi

Acı vatanda mutlu olmak
Muzaffer Çetin-KARLSRUHE/PFORZHEİM
Bundan yaklaşık 60 yıl önce Almanya’ya göç ettik. Göç zamanında hayatlar hiçte kolay olmadı. Büyük sancılar yaşandı. Gelindiği ilk yıllar “Gastarbeiter“ misafir işçiydi. Sonra gurbetimiz vatanımız oldu ve buralara kök saldık. Koca koca yılların gerisinde, zor açı ve başarı öyküleri bırakan büyüklerimizin hayat hikayeleri:Sabriye 1

Göç hikayemize; gazeteci, yazar Sabriye Cimboluk’la başlıyoruz:
Merhaba; öncelikle sizi tanımak isteriz Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?
01 Şubat 1948 yılında İstanbul’da doğmuşum. Ben daha 10 yaşında iken baba memleketi olan Edirne şehrine yerleştik. İlkokulu Edirne’de bitirdikten sonra yatılı olarak Bolu Kız Öğretmen okuluna gittim. Mezun olduktan sonra 1966 da öğretmen olan eşim Erşen Cemboluk ile evlenerek, ilk tayin yeri olarak Siirt ilinin Billoris köyüne gittik. Takip eden yıllarda sırayla Amasya ve Adapazarı’nın iki farklı köyünde mesleğimizi ve yaşam’mımızı sürdürdük. 1973 yılın’da eşim istifasını vererek İsviçre’ye gitti. İki yıl sonra beni yanına alarak ilk göç hikayemiz başladı. 1 ocak 1976 tarihinde Almanya’ya geldik. Eşim Karsruhe Başkonsolosluğun’daki memur sınavlarına katılarak konsoloslukta işe başladı. Ben 27 yaşında, dört çocuk annesi olarak ilk defa Almanya’ya gelmiş oldum. Altı ay sonra, bir galvanik fabrikasında işe başladım.Sabriye 2

— Almanya’ya geldiğinizde sizin kişisel olarak karşılaştığınız zorluklar, problemler?
ilk problemler elbette dil bilmezlik olarak karşıma çıktı. Konuşulan ve yazılan dili anlamadığımız zamanlarda, kendimi kör, sağır ve dilsiz gibi çaresiz hissediyordum. Eğitimim ve dile yatkınlığım sayesinde en kısa zamanda Almancayı iyice öğrendim.
— O yıllarda çocukluğunuza ve gençliğinize dair en çok neyi özlüyordunuz?
Vatan denen şeyin, bir toprak parçası bir coğrafyadan ibaret olmadığını fark ettiğimden beri çok şeyi özledim. Memleket lezzetlerimizi, bol sesli, bol renkli semt pazarlarımızı, pazarların kokusunu ve en çok da Türkçe konuşmayı, Türkçe sesler duymayı çok özlüyordum. Tabiki ailemi, akrabalarımı, yakınlarımı. Galiba bir de yaşıtım olan okul ve sokak arkadaşlarınızı özlüyorsunuz.Sabriye 3

–Sizi hayatta bir adım öne taşıyan şeylerin neler olduğunu düşünüyorsunuz?
Bence en önemlisi egolarından sıyrılabilmesidir insanın. İnsanları kendinden nefret ettirtmek çok kolaydır ama sevdirmek zor iştir. Çünkü artık günümüzde ve yaşadığımız şu dönemde ‘güvenmek’ en zorudur. Eğer karşındaki insana güven verirsen o da er ya da geç sana güvenle bağlanır. Benim hayat felsefem ‘sana yapılmasını istemediğini başkasına yapma’. Benim çevremle, toplumla, dostlarımla ve çalıştığım insanlarla aram iyidir. Böylece enerji dolu bir iş ortaya çıkıyor. Onun için hayatın her döneminde çalışmak, azim, hep daha fazlasını öğrenme yollarını aramak ve her yenilgiden sonra pes etmeden ayağa kalkıp, başaracağıma inanarak başka bir yolda devam etmek olmuştur.Sabriye 4

–Siz uzun yıllar gazetecilik yaptınız. Şimdi de yazarsınız neler yazıyorsunuz?
Benim yaşamımda göç kavramının büyük bir önemi var. Öğrencilik ve öğretmenlik yaşamımda şehirden şehre göç ettim. En sonunda da başka bir ülkeye göç ettim. Bazıları için göç ayrılık, gurbet olabilir ama benim için yeni insanları, yeni kültürleri tanıma anlamına geliyor. Eğer alabilirseniz her göç ettiğiniz yer size bir zenginlik katar. O nedenle de göçün bendeki tanımı; insani ve kültürel zenginliktir. Meslağim gereği yazmayı çok seviyorum. Bilği ve birikimlerimi yazıya dökmekten haz alıyorum. Son 10 yıldır roman yazıyorum. Yeni kitabım henüz bitti. Sanıyorum bu roportaj bittikten sonra bir ay kadar okurlarımla buluşacağım. İlk romanım ilk göz ağrım 2016 yılında yayınlanan ‚Son Talika‘ oldu. İki yıl sonra ‚Okyanusun Şarkısı‘, 2018 yılında öykü kitabım ‚Suyun Öte Yakası‘, 2019 da ‚Mordoğan Mor Mehmet‘. Ve bir ay sonra çıkacak olan ve memleketime ithaf ettiğim ‚Edirne Kırmızısı‘ kitabım olacak.Sabriye 5

–Peki genel olarak sorsam, yaptığınız işin en iyi ve en kötü yanları?
İnsan, hayat adımını attığı ilk andan itibaren büyük bir hikayenin içine doğar. Yaşadığı çağ, içinde bulunduğu toplum, kültürel ve sosyal atmosfer bu büyük hikayeyi belirleyen temel unsurlardır. Kendi varlığını hikayelerle anlayan, inşa eden insan, aynı büyük hikaye içinde şahsi hikayesini de inşa ederek yaşamını sürdürür. Her adım, her nefes, alınan her karar, yürünen her yol yaşayarak yazdığımız metnin cümleleri gibidir. Onun içinde, yaptığım hiç bir işe kötü demedim. Zorluk derseniz. ilk yıllarda çevre, dil zorluğu vardı. İşiniz bitince eve geliyorsunuz. Çocuklarımın bakımı, sorunlarının yanısıra ve hala sürdürdüğüm gazetecilik, yazarlık işlerinin vakti saati bile olmuyor. Hatta bazen uykularınızı, rüyalarınızı teslim alan işlerdi. Onlardan da şikayetçi olmadım. Severek yazmaya devam ediyordum. İşimin iyi yanları, farklı işlerde çalışmam oldu. İnsan çeşitililiği, kültür çeşitliliği bana yılların içinde, çok değerli bir hafıza kaydı bıraktı. Bu gün sadece yazan bir insansam, çalıştığım yıllar içinde biriktirdiğim gözlem ve tecrübelere çok şey borçluyum.Sabriye 6
–Hayatınız boyunca yaşadığınız en heycan verici tecrübe?
Her kadın gibi ben de birinci sıraya çocuklarımın doğumunu, ikinci sıraya torunlarımı kucağıma alışımı yazabilirim. Bunun dışında 1966 yıulında Siirt’in Billoris köyüne gidişimizdir. Üzerinde köprü olmayan Zoravan çayından karşıya geçmek için hayatımda ilk defa katıra binmiştim. Üstelik tutunabileceğim bir eyeri de yoktu. O andaki korkumu ve heyecanımı anlatamam.Sabriye 7

–Yaptığınız çalışmalarda, hikayelerde en sevdiğiniz hangisi?
Ben tiyatro oyunlarında komedi, hikaye ve romanlarımda dram yazarım. Çok farklı çalışmalarım oldu. Eserleri bir sanatçının evlatları gibi olduğundan herhangi bir ayrım yapamıyorum .Sadece ‚Son Talika‘ isimli biyografik tarihi romanım benim ailemin ve yaşadıkları dönemin hikayesidir. Onu yazarken kendimi hep aile fertlerimle birlikte hissetmiştim. Tek ayrıcalığım odur.Sabriye 8

— Herkesin bilmesinde yarar gördüğünüz bir hayat tecrübesi?
Adı üstünde, hayat tecrübesi yaşanılmadan öğrenilecek bir şey değildir ve bireye özgüdür, o yüzden başkalarına bu konuda söyleyecek bir sözüm de yoktur. Her insanın hayat tecrübesi farklıdır ama kendi adıma tavsiye edeceğim tek konu, ideaalerimden hiç vaz geçmemiş olmamdır. Kimse de vaz geçmesin.
–Geriye dönüp baktığınızda, 50 sene içinde neler öğrendiniz hayattan?
Çok yoğun çalışarak geçti. Hayatı çalışarak anlamlandırmaya, tanımaya, öğrenmeye çalıştım. Biraz araştırmacı, merak eden bir yapım var. O bakımdan araştırarak, özümseyerek, benimseyerek çok çalıştım. İşime çok saygı duyarak çalıştım ve öğrenmeye çok açık bir talebe gibiydim. Hala da birisi bir şey söylediği zaman çok dikkatle dinlerim, genç yaşlı fark etmez, acaba oradan bir şey öğrenebilir miyim diye bakarım. Yani bilgiye çok açım ve ararım, yararlanırım. 50 yıl dolu dolu, yoğun geçti. Şimdi dönüp baktığım zaman ‚Değmiş‘ dediğim bir hayat benim yazma yaşamım. Hayattan tek öğrendiğim şey hayatın düz bir otoyol olmadığıdır. İnişli çıkışlı, üstelik her zaman da sizi hedefinize ulaştıracak konforlu bir araç bulamazsınız. Bazen yalınayak koşmaktan ayaklarınız kanar. Koşuyu kazananlar, yaralarını sarıp yolculuğa devam edenlerdir. Ben hep öyle yaptım.
— Özünüzden kaybetmek istemediğiniz şey nelerdir?
Özümden kaybetmek istemediğim tek şey sadece kendim olmak ve özgür yaşamaktır. Ben olmaktan vaz geçmem.
4 ve 5 kuşak Avrupalı Türklere tavsiyeleriniz önerileriniz?
4’ncü ve 5’nci kuşak Avrupalı Türkler, bizlere göre her bakımdan çok şanslılar. Bu ülkelerde doğdukları için dil ve uyum problemleri yok. Onlara sıcak bir yuva ile eğitimlerini devam ettirebilecekleri maddi imkanlar veriliyor. Mutlaka bir meslek öğrensinler. Herkes üniversite bitiremez ama toplumdaki işler bir mozaik taşı gibidir. Birleşip bütünü oluştururlar. Bu bütünün içindeki hangi mesleği ve işi seçerlerse seçsinler ama o meslekte en iyisi olmayı hedeflesinler. Çok sevdiğim bir söz vardır. ‚ Eğer güzel bir gül olamıyorsan, dağ başında bir diken ol. Ama dikenlerin en güzeli ol‘ der.Sabriye 9

–Sizce yaşamayı en değerli kılan şey ne?
kimine göre ailedir, kimine göre insanlığa katkıda bulunmaktır, kimine göre insanları mutlu etmektir. benim içinse kişinin hayatında onu anlayabilen, dünyaya onun gözleriyle bakan kişilerin olmasıdır. etrafında böyle kişiler olmadıkça istersen dünyalara sahip ol, keyif vermez o hayat. Ben hayatımda hiç çalışıp, üretmeden yaşamadım. Adına ev kadını, dense de bizim analarımız ninelerimiz de çalışmışlardı. Aslında Türk insanın genetiğinde çalışmak vardır. Bu millet kadını ve erkeği ile koskoca bir kurtuluş savaşı vermiş, cumhuriyeti kurmuştur. Çalışmadan yaşamak, insanın kendisini yok etmesi ile eş değerdedir. Kısaca yaşama anlam katan en değerli şey, her durumda çalışmak, insan ilişkilerini sıcak ve insani tutmaktır.

Beispielseite