Türk Toplumu 60. Yılını doldurdu.
Muzaffer Çetin-WALZBACHTAL

Almanya’daki Türk toplumu, 2. Dünya Savaşının sonrasında, 60 yıla yaklaşan sürede Almanya’nın kalkınmasında, gelişmesinde katkı ve emeğini ortaya koymuş ve Almanya’nın ayrılmaz parçası haline gelmiştir. Bir yandan hayat mücadelesi veren vatandaşlarımız diğer yandan kültürlerini, değerlerini, anavatanla bağlarını koruyarak gönül bağlarını sürdürmüşlerdir. Almanya’daki Türk toplumu Türkiye ile Almanya arasındaki güçlü bağı kuran dostluk köprüsüdür. Türkiye ile Almanya arasındaki geleneksel dostluk ilişkilerinin gerçekçi ve yapıcı bir yaklaşımla sürdürülmesinin her iki tarafın da çıkarına olduğuna inanıyoruz. Almanya’yla aramızda derin bir tarihi geçmişi bulunan kapsamlı siyasi, ekonomik, ticari ilişkilerimiz ve insani bağlarımız bulunmaktadır. Almanya’daki hayatın her köşesinde; sporda, kültürde, ticarette ve siyasette aktif olarak sesimizi en güçlü şekilde duyuruyoruz. Almanay’da konumuzu sağlamlaştırırken, aynı zamanda aramızdaki dayanışmayı da güçlendirmeliyiz. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız, Almanya ve Avrupa’nın diğer ülkelerinde geride kalan 60 yılda büyük başarı hikayelerine imza attılar. Göç hikayemizin konuğu sivil toplum kurumunun önden gelen akademisyeni Nuran Akıncı;
— Merhaba; öncelikle sizi tanımak isteriz Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Kurtulus savaşı madalyası olan bir komutan babanın kızı, Cumhuriyet kadını, İstanbul dogumlu annenin ve kendi emegiyle doğudan gelip askeri liseden sonra İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesinden askeri Eczacı olarak mezun olan Mardin doğumlu bir babanın kızıyım. Ve bu karışımın meyvesi olmaktan hep gurur duymuşumdur. Babamın ilk tayin yeri olan Konya‘da önce ağabeyim ve iki sene sonrada 1942 yılında ben dünyaya gelmişim. Manisa Kırkağaç ilçesinde de kız kardeşim doğdu. Daha sonra Bursa ve Şark hizmeti Erzurum. İlkokula çok severek başladığım Dadaşlar şehri. İlkokul üçüncü sınıftayken Babamın askerlikten sivile ayrılıp Ankaraya gidip ilk Eczanesini açmasıyla bizlerde Ankaralı olduk.

— Almanya’ya kaç yılında ilk nereye geldiniz?
1959 senesinde Ankara Deneme Lisesinden mezun olduktan sonra (Lisede sevgili arkadaşım büyük gazeteci Uğur Mumcu),1960 senesinde Üniversitede okumak üzre Almanya- Münihe geldim. Lisede yabancı lisan olarak İngilizce öğrenmem nedeniyle,Kochel am See‘deki Göthe enüstitüsünde iki kurs yaparak Almancayı öğrendim. Münih Ünüversitesinde bir sömestri Zooloji okuduktan sonra Karlsruhe Ünüversitesinde Eczacılık okumak üzere Karlsruhe‘ye geldim. Ne tesadüf dirki Karlsruhe Ünüversitesi Eczacı fakültesinde‘ki dekanım Prof.Dr. Kurt Bodendorf, babamın İstanbul Ünversitesinde Asistanıymış. (Hitler rejiminden kaçan ve Atamızın onlara kuçak açtığı bilim insanlarından biriydi). Babam beni Karlsruhede ziyarette geldiğinde prof . Bodendorf‘uda ziyaret etti. Eski yılları yad ederek çok mutlu olmuştu. 1965 senesinde de Yüksek Mimar Mühendis Poyraz beyle evlendik. İki erkek evladımız, üç torunumuz var.
— O yıllarda çocukluğunuza ve gençliğinize dair en çok neyi özlüyordunuz?
Tabiki ailemi, akrabalarımı, arkadaşlarımı çok özlüyordum. Sadece ailemi değil Vatanımı, Ankaramı çok özlüyordum. Altmışlı senelerdeTürkiye‘ye gidip gelmek veyaTürkiye ile telefonla konuşmak bile büyük bir problemdi. Onun içinde hasret büyüktü.


— Farklı bir kültür, farklı bir dil. Ne tür zorluklar çektiniz, gördünüz?
Yabancı dille yatkınlığımdan dolayı Almancayı kısa zamanda öğrenmiş olmam ve buraya Başkent Ankara‘dan gelmiş olmam nedeniyle pek kültürel farklılıklar yaşamadım. Mimarlık fakültesinde öğrenci olan ve Ankara da gelemiş olan Poyraz beyle tanıştıktan sonra (Daha sonra eşim olan), memlekete özlem biraz daha durulmuştu. Karlsruhe’ye Türkiyeden gelmiş olan Üniversite arkadaşlarIarı ile büyük bir aile olmuştuk. Böylece ailelerimize olan hasretimiz biraz daha hafifliyordu. Yalnız şunu üzülerek söylemeliyim ki Bad Godesberg şehrinde olan Türk Talebe Müfettişliği ve o zamanlar yalnız Münih‘de olan T.C. Başkonsolosluğu biz öğrencilere yardım etmediği gibi bürokrasi zorluklar çıkarmaktaydı. 31 Ekim 1961 yIlında,Türkiye ile Almanya arasında imzalanan iş güçü anlaşmasın ardında Türk işçileri Almanya‘ya ve Karlsruhe‘ye gelmişlerdi .İlk seneler işçilerimiz için hayat Almanya da hiçte kolay değildi. Çok sıkıntılar, zorluklar, ailelerine hasret ve uzak tek kelime almanca bilmeden zor işlerden çalışmak korkunçtu. Bir çoğu İstanbulu ve Ankarayı bile tanımadan görmeden Avrupaya gelmişlerdi. Kaldıkları yurtları heimların şartları korkunçtu, hastalanıyorladı ama çalışmak zorundaydılar, doktora bile gitmiyorlardı,doktor rapor yazarda işlerini kaybederler diye.
— Akademik hayatınıza başlayışınızdan kısaca bahseder misiniz?
Üniveriste yıllarında SPD-genç sosyalistlerden Bayan Heinke Salisch ve Türk talebelerden Dr. Yavuz Dedegil ile BNN-Karlsruhe gazetesi muhabirini alarak Züblin inşaat Firmasında çalışan işçilerimizin kaldıkları tahta barakaların ve işçilerimizin resimlerini çektirerek haber yaptırıp kamuoyuna duyurduk. Bende bu arada Eczacı olup, Karlsruhe Kaiserstr deki Zentral Eczanede, Eczacılık adayı olarak çalışmaya başlamıştım. Patron eczanenin vitrine bu eczanede Türkçe konuşulur diye tabela yazmıştı. Bunu gören Karlsruhe de yaşayan insanımız Cumartesi günleri eczanenin önümde kuyruk oluyorlardı. Bende elimden geldiğince onlara yardım etmeye calışıyordum.


–Siz yaşadığınızı şehirde uzun yıllar sosyal faaliyetlerde bulundunuz?
Yetmişlı yIllarda işçi aileleri gelmeye başlayınca problemlerde büyümeye başladı. (ev ve okul problemleri). Okul çağındaki çocuklar bir kelime Almanca bilmiyorlardı ama okula gitmek zorundaydılar. Bayan Heinke Salisch ile birlikte Türk çocukların derslerine yardımcı olmak için “ Hausaufgabenbetreuung“ , ev ödevi yardımı kursları açtık. Haftada iki defa bu kurslara katılan çocuklara, bir çok Alman anne de yardımcı oldular. Türk çocuklarını almancaları iyi degil diye Sonder Schule dedikleri, öğrenme zorluğu olan çocukların gönderildiği okullara gönderiyorlardı. Türkleri çok seven Eğitimci Bay Dr. Maas‘la tanıştım. Bretten yakınlarında ki bir Sonder Schulede hem öğretmenlik Yapıyordu. Onunla ortak çalışmalarımız sayesinde bir çok çocuğumuzu Sonder schuleye gitmekten kurtardık. Daha sonrada Dr.Maas‘la Brettende ‘‘DAF-Deutsch -Ausländischer Freundeskreis‘‘ Alman -Yabancı arkadaşlık derneğini kurduk. 2. Başkan olarak bir müddet çalıştım, bir çok aileye ve çocuklarına yardımcı olduk. Bu arada Türklerde yavaş yavaş örğütlenmege başlıyarak, isci dernekleri, futbol kulüpleri kurulmaya başladı. 1987 yIlInda bir kaç bayan arkdaşla ‘‘Karlsruhe ve çevresi Türk kadınlar derneği.e.v‘‘ kurduk. İki yıllık başkanlık yaptım. Dernek 34 yıldır faaliyetine hala çok güzel bir şekilde devam etmekte. Oturdugum Walzbachtal –Jöhlingen de,Türk ev hanımlarına almança dil kursu yaptım, hiç olmassa alışveriş de ve doktor muayenelerinde dertlerini kendileri anlatabilsinler diye bir çoguna da bayagı yararlı oldu. 1995 senesinde ‘‘ADD-BW Atatürkçü Düşünce Derneğini‘‘ kurduk. Sekiz yıl başkanlığını, Altı senede ikinci başkanlığını yaparak bir çok projeyi hayata geçirdik. Dernek ADD Karlsruhe adı altında devam ediyor ve edecek.


—Geriye dönüp baktığınızda, 60 sene içinde neler öğrendiniz hayattan?
Hayat ne kadar zor olsa da yaşamayı seviyorum. Hayatımı, geleceğimi yaşamayı sevmem için geleceğimi güzeliştirmeyi, yurdumu, ailem ve Ankaramı sevmeyi öğrendim. Gelecek nesillere bir iz bırakabilmek için çalışkan, dürüst ve doğru olamak. Dördüncü ve beşinci kuşak Avrupalı Türklerin kim olduklarını kökenlerini unutmadan buraya uyum sağlayarak varlıklarını devam ettirmeleri. Yaşamayı en değerli Kılan şey özgürlük –özgürlük- yine özgürlük.
